Altın Portakal’da Yönetmen Şerif Gören’in Anılmasıyla Anımsanan Anlar

Uluslararası Antalya Altın Portakal Festivali: Sinemanın Güçlü Sesleri ve Dayanışma Çalışmaları

İGFA tarafından haberleştirilen bu kapsamlı etkinlik raporu, festivalin yalnızca bir gösterim alanı olmadığını; aynı zamanda sinema sektörünün emek, dayanışma ve sorunlar üzerinden güçlenen bir ekosistem olduğunun altını çiziyor. Bu metinde, panel ve söyleşilerin derinleşen içeriğini, katılımcıları ve amaçları bir araya getirerek, festivalin sektöre olan etkisini detaylarıyla inceliyoruz.

Krizin etkileri altında dahi Türk sinemasının yeniden dirilişi için yürütülen çalışmalar, “Amerikalı” filminin restore edilmiş kopyasıyla açılan panele değin geniş bir yelpazede ele alınıyor. Bu bağlamda, yöneten-öykücü Şerif Gören’in yönettiği döneme saygı duruşu, Usta: Şerif Gören başlıklı panelde yankı buldu ve sinema tarihinin kritik dönemeçleri yeniden gündeme taşındı.

Çocuklar ve sinema temasına odaklanan oturumlar, çocukların bakış açısıyla belgesel üretimini merkeze koydu. Alman belgesel yönetmeni Susanne Kim’in deneyimleri, “Benim Harikalar Odalarım” filmiyle çocukların kendi anlatımlarını nasıl güçlendirdiğini gösterdi. Böylece çocuk katkısının ve yönlendirmeli yapım tekniklerinin sektör açısından güvenilir ve yenilikçi bir yöntem olarak benimsenebileceği ifade edildi.

Emek ve dayanışma odaklı söylemler, festivalin en kritik noktalarından birini oluşturdu. Sinema Emekçileri Sendikası (SİNE-SEN) ve Oyuncular Sendikası temsilcileri ile birlikte yürütülen Sinemada Emek, Mücadele ve Dayanışmanın İzinde paneli, sektördeki emek hakkı, toplu sözleşme süreçleri ve gerçekleşen taciz sorunları gibi konuları gündeme getirdi. Bu oturumlar, sektördeki dayanışmanın güçlendirilmesi için somut adımlar önerdi ve ilerleyen süreçte uygulanabilir çözümler üzerinde durdu.

Üst düzey akademisyenler, panel ve söyleşilerde yer alarak tarihsel bağlam ile güncel dinamikleri bir araya getirdi. Şükran Kuyucak Esen ve Ali Karadoğan’ın konuşmaları, Şerif Gören sinemasının toplumsal gerçekçilikten gelen estetiğini net bir şekilde özetledi ve seyirciye sinemayı toplumsal bir anlatı biçimi olarak nasıl kullanabileceğimizi gösterdi. Köklü bir miras olan bu sinemanın güncel krizlere yanıt verebilmesi için izleyici odaklı, akıcı ve eleştirel bir dil benimsenmesi gerektiği vurgulandı.

“Amerikalı”nın restore edilmiş kopyasının gösterimi, festivalin teknoloji ve restorasyon konusunda öncü yönünü gösterdi. Restorasyon sürecinin sanatsal ve ekonomik etkileri panelde konuşuldu ve film sektörünün küresel rekabet avantajını güçlendirecek adımlar üzerinde duruldu. Yapımcı Mine Vargı ile başrol paylaşan Lale Mansur gibi ustaların katılımı, bu süreçte yavaş ve titiz restorasyonun değerini vurguladı.

Çocukların dünyasına dokunan belgeseller, izleyiciye yeniden merak ve keşif duygusu aşılıyor. Susanne Kim’in Meine Wunderkammern projesi, çocukların doğal ifadelerini ve hayal gücünü yücelttikten sonra, yetişkin dünyadan bağımsız bir üretim gücünün nasıl kurulduğunu gösterdi. Bu yaklaşım, çocukların güvenli ve özgün katılımı ile belgesellik kavramının yeni bir boyut kazanmasını sağladı.

Etkinlik çadırı altında yürütülen diğer oturumlar, emek ve dayanışmanın sanata nasıl yön verdiğini bir kez daha kanıtladı. SİNE-SEN yöneticileri, avukatlar ve üyeler ile akademisyenler, toplu sözleşme süreçleri, iş güvenliği ve haksız uygulamalara karşı savunuculuk konularında ayrıntılı çözümler üretti. Bu süreçte sendikal dayanışmanın önemi vurgulandı ve geleceğe yönelik yeniden yapılandırma önerileri tartışıldı.

Festival, yalnızca bir sinema etkinliği olmanın ötesine geçerek süreklilik ve dönüşüm için bir laboratuvar işlevi gördü. Restorasyon teknolojileri, çocuk odaklı üretim ve emek hakları ekseninde sunduğu içerikler, katılımcılarına yenilikçi bakış açıları kazandırmayı başardı. Bu sayede Türk sinemasının kriz dönemlerinde bile nasıl toparlanabileceğine dair umut dolu bir yol haritası çıkıyor.